İstanbul Kültür Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tülay Bozkurt, Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı'na (YGS) girecek adayların ve ailelerinin sınavı gereğinden fazla önemsediğini belirtti.
İstanbul Kültür Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tülay Bozkurt, Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı'na (YGS) girecek adayların ve ailelerinin sınavı gereğinden fazla önemsediğini belirterek, ''Adayın sınavda başarısız olması ya da olma ihtimali artık bir operasyonel sorun olmaktan çıkıyor, öğrencinin kişiliği ile ilgili bir problem haline geliyor'' dedi.
Sınavların, adayların bilgi ve becerilerini kullanarak başkalarından daha iyi durumda olduklarını ispatlamaya çalıştıkları bir rekabet ortamında gerçekleştiğini dile getiren Prof. Dr. Bozkurt, bu nedenle de sınav öncesi ve sınav sürecinde belirli ölçülerde heyecan, stres ve sıkıntı yaşamanın doğal olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Bozkurt, ancak adayın sınav öncesi ve sırasında aşırı heyecan ve sıkıntı duyması halinde, beynin, sınavı mücadele edilmesi gereken bir dış tehdit kaynağı olarak algıladığını ve buna bağlı olarak stres denilen bir seri fizyolojik ve psikolojik semptomlarla kendini gösteren iç direnç mekanizmalarını harekete geçirdiğini kaydetti.
Sınavın, bireyin gözündeki öneminin, ''Kazanamayacağım, ya da kazanmazsam mahvolurum'' gibi düşüncelerle arttıkça, vücudun bu aşırı ürküten duruma uyum sağlamak için gösterdiği içsel tepkilerin de yoğun olacağını söyleyen Prof. Dr. Bozkurt, bu durumun beyinde öğrenme ve etkili problem çözme için gerekli olan protein zincirlerinin oluşumunu engellediğini ve öğrencinin başarılı olma şansını düşürdüğünü belirtti.
SINAV ABARTILIYOR
Prof. Dr. Bozkurt, adayın, sınavı, öz kaynaklarının ötesinde, çaba göstermesine neden olan olağanüstü bir durum olarak algılamasının, sınav sonrası psikolojik durumunu da etkileyebilecek ciddi bir sorun olduğunu dile getirerek, sınavı algılama biçimleri üzerinde çevrenin ve ailenin tutumlarının çok etkili olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Bozkurt, konuşmasında şunları söyledi:
''Adaylar ve aileleri, sınavı o kadar önemsiyor ki adayın sınavda başarısız olması artık bir operasyonel sorun olmaktan çıkıyor, kişilik sorunu haline geliyor. Sınavda başarılı olan aday, adeta kendisinin ve ailesinin gözünde, değerli, sevilmeyi ve önemsenmeyi hak eden biri haline geliyor.
Çocuğa öğrenimi sırasında, sık sık 'Sana çok güveniyoruz, başarılı olacaksın' demek, aslında dolaylı olarak başka bir mesajı da içinde taşıyor. 'Sana çok güveniyoruz, ama nasıl olsa başarısız da olmayacaksın' ya da 'Sen mutlaka yapmalısın' gibi... Çocuk da öz değerini, bu ve benzeri mesajlarla ilişkilendirilerek kendisi için koşullu bir değer algısı oluşturuyor. Bu durumda da sınav bir var olma sorunu haline gelebiliyor.''
Ailelerin, çocuklarını koşulsuz kabul ve sevgi ilişkisini, çok erken yaşlarda kurabilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Bozkurt, bunun, disiplinsizlik, kuralsızlık, şımartma gibi kavramlarla ilgili olmadığını ifade etti.
Prof. Dr. Bozkurt, koşulsuz sevgi ilişkisinde çocuğa başarısızlığın sonuçlarının sadece o durumla sınırlı olduğunu gösterebilmek gerektiğini, ailelere, çocuğunun sınav sonucu ne olursa olsun kendileri için değerli olduğunu hissettirmesi gerektiğini vurguladı.
SINAVA BAKIŞ AÇISININ DEĞİŞMESİ GEREK
Prof. Dr. Bozkurt, stresten kaçmak için sorunsuz hayat aramanın mümkün ve gerçekçi olmadığını ifade ederek, ''Adaylar, sınavdaki olası başarısızlıkları kendi kişilikleriyle ilişkilendirmekten vazgeçmeli. İnsanda stres yaratan koşullar ve problemler değil, problemlere bakış açımız ve getirdiğimiz çözüm yollarıdır'' dedi.
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de bir sınav gerçeği bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Bozkurt, sınav stresi ile sınavları ortadan kaldırarak değil, sınavlara bakış açılarının değiştirilerek baş edilebileceğini söyledi.
Adaylara sınavı, kişiliklerini kanıtlayacakları bir alan olarak görmemelerini söyleyen Prof. Dr. Bozkurt, '' Adaylar, 'elimden gelinin iyisin yapacağım, sınav her şey demek değil, hayatta başka alternatifler olabilir' tarzında iç diyalog geliştirebilirler. Aday, sınavın hayatın sonu olmadığına inanmalı'' şeklinde konuştu.
Sınav gününün adaylar tarafından da olağanüstü algılanmaması ve rutin işlerine devam etmeleri tavsiyesinde bulunan Prof. Dr. Bozkurt, son gün çalışılmaması, değişik faaliyetlerde bulunulmaması, beslenme ve uyku saatlerinin rutin zamanlardan farklı olmamasını tavsiye etti.